Termal Masaj Salonu-Masöz Esra

Termal Masaj Salonu-Masöz Esra

Termal Masaj Salonu-Masöz Esra Tıkaç tü kü rü ğü ile ö yle ıslanmıştı ki sanki sahte bir beton gibiydi. Çok dikkatli bir şekilde onu ağzının oyuklarından çıkarttı. Kadının dili tıkacın baskısı yü zü nden tamamen kullanışsız hale gelmişti ve adama yardımcı olamıyordu, bu yü zden orada yattı, her şeyi onun yapmasına izin verdi.

Tıkacın son olarak kısmını ağzından çıkartırken bir plop sesi ya da iç çekme sesi gibi bir ses çıktı. Tıkaç tamamen keçeleşmiş, sımsıkı olmuş, yumuşak, çok ıslak ve neredeyse tiksindirici bir hale gelmişti, onu hemen yatağa koydu, çünkü daha fazla dokunmak istemiyordu.

Tıkacı bırakırken bedeninden hafifçe bir titreme geçti.

Sex işlemi bittikten sonra, birleşmenin tü mü ve bunun araçları adamı iğrendiriyordu. O işle ilgili bir bağlantısı olmasını istemiyordu … Bir dahaki sefere kadar.

Kadın bir çikolata yemenin zevkine varıyormuşçasına ağzını yavaşça kapattı. Sonrasında dili yavaşça dışarıya çıktı. Dili narin ve pembeydi; yavaşça, sanki daha ö nce hiç kullanılmamış gibi, beceriksiz bir halde dudaklarını yaladı.

Gözlerini kapattı.

Ellerini çö zdü ve sonrasında hantalca ellerini arkasından çekerek kalçalarında dinlendirdi. Bileklerinde ipin baskısı yü zü nden kırmızı ve beyaz şeritler oluşmuştu. Orada kıpırdamadan yatıyordu. Gözleri hâlâ kapalıydı. Dudaklarını tekrar yaladı.

Sonrasında gözleri yavaşça adamın bakışma doğru açıldı. “Gel buraya bebeğim,” dedi.

 

Susuzluk

 

 

Termal Masaj Salonu-Masöz Esra

 

Yatakta birbirlerine sarılmış olarak yatıyor ve kendilerini çok kö tü hissediyorlardı. Seviştikten sonra kendilerini hep ü zgü n hissederlerdi fakat çoğu süre da ü zgü ndü ler zaten, her her neyse, bu yü zden pek fazla bir şey fark etmiyordu; fakat şimdi sıcaktılar ve ü stlerinde hiçbir elbise olmadan birbirlerine dokunuyorlardı ve tutku, kendi başına belirgin bir halde, garip kuşların uçuşları yada karanlık bir kuş uçuşu şeklinde bedenlerinin üstünden henüz geçmişti.

Uzun bir süre bir şey mevzuşmadılar.

Constance, tıkırdayan bir saati andıran gece trafiğini dinlerken, Bob’u ve onu ne kadar çok sevmiş olduğini, olaylara şimdi olduğu benzer biçimde daha ne kadar dayanabileceğini, Bob’un neden siğillerden kurtulamadığını, neden onun tedavisinde iki doktorun da başarısız olduğunu düşündü.

Her şeyin bir sonu bulunduğunu biliyordu. Sonrasında bir bardak su düşündü.

Bob ise elbet Yunan Antolojisi’ni düşünüyordu.

“‘Sen fazlasıyla korkak değilsin,’ ” diye aklında tekrarladı. “Susadım,” dedi Constance.

 

Lokomotif kabarcığı

 

“biraz daha Yunan Antolojisi dinlemek ister misin?” diye sordu Constance’a Bob. Kitabı elinde tutuyordu. 1928 Putman baskısı, Loeb Klasik Kü tü phanesi’nin bir parçasıydı, koyu renkli kapağında altın harfler vardı. Yunan Antolojisinin üç cildine de sahipti fakat her seferinde ancak birini bulabiliyordu. Evdeki bir gizem gibi kaybolup tekrar ortaya çıkıyorlardı.

Kitabın sayfaları zaman içinde sararmıştı ve kitapta, insanları belirli bir sebebi olmadan hü zü nlendiren, o tozlu koku vardı. Terk edilmiş eski evlerdeki yıpranmış gö lgelikler de belirli insanlar üzerinde aynı etkiyi yaratırlar.